18 Eylül 2016 Pazar

Sinema ve Boks Birlikteliği

boks ah boks özellikle ağır olanı heavyweight dediğimiz. boks spor dalları arasında en dikkat çeken ve getirisi en çok olan dallardan biridir. Bu dal tarihte müthiş isimleri ortaya çıkartmış ve kendine tarihine kazımıştır. Muhammed Ali boksu seven sevmeyen birçok insanın duyduğu bir isim keza mike tyson. Ülkemiz Türkiye Cumhuriyeti ise bu spor dalına genelde uzak olmakla beraber yinede izleyeni sadık bir izleyici kitlesi vardır. Peki bizler boksu sadece tv ekranlarında veya ring kenarlarında mı görüyoruz ne dersiniz? bu ne demek şimdi diyenleriniz olmuştur  buradan duyar oldum sizleri:) boks bu kadar dikkatleri üzerine çekmişken pek tabii sadece salonlara mahkum kalmamalıydı. Sinema sektörü dediğimiz beyaz perde yani büyülü cam her zaman boks sporuna göz kırpmış ve beraber çok işler yapmışlardır. Bu yazımda sizlere bu örnekleri sunmaya çalışacağım.

Raging Bull: 1980 yapımı bir efsane. Martin Scorsese Dünya sinema tarihinin en büyük yönetmenlerinden biri kabul edilir ve tüm zamanların en iyi aktörlerinden Robert De Niro ile birlikte çok başarılı işlere imza atmışlardır. Bu ikili bir araya geliyor ve bir boks filmi yapma kararı alıyorlar. Film efsane boksör Jake La Motta'nın inişli çıkışlı öyküsü üzerine kurgulanmıştır. Film o kadar gerçekçidir ki role tam uyum sağlayan De Niro Joe Pesci'nin kaburgasını kırmıştır. Film için De Niro çok uzun zaman boks dersleri alıp aynı zamanda özel çalışmalarla fit bir vücuda kavuşup aynı zamanda bir rivayete göre 2-3 boks maçına çıkmıştır. Tabii bu konu ne kadar gerçek bilemiyoruz bu söylentiler  açıklığa kavuşmadı. Film çok büyük bir başarı elde eder ve 2 Oscar kazanır bu Oscarlar arasında De Niro'nun en iyi erkek oyuncu ödülüde bulunur. De Niro bu film için fit bir vücuda kavuştuğu gibi daha sonra tüm o çalışmaları bozup kilo alacaktır zira La Motta son zamanlarda aşırı kiloludur ve bu durum aktörün Oscar almasında önemli rol oynamıştır. Raging Bull Empire dergisine göre tüm zamanların en iyi 11. filmi kabul edilir.


Rocky: Sanıyorum boks temalı filmler arasında en çok sevilen ve birçok özelliğiyle öne çıkan film budur. Slyvester Stallone elinde bir senaryoyla yapımcıların kapısını çalar fakat hayal kırıklığına uğrar. Yapımcılar bu senaryonun işe yaramayacağını söyler oysa Stallone senaryosunun çok beğenileceğinden emindir. Nihayet Mgm ile anlaşma sağlanır. Stallone'nin bir şartı vardır başrolde kendisi oynayacaktır ve bu durumu kabul ettirmesi çok zor olmuştur fakat başarmıştır. Rocky sinemalarda gösterimine başladığında sinema eleştirmenleri bir sinema klasiğinin geldiğini fark etmişlerdir. Rocky Balboa adlı İtalyan kökenli bir Amerika'lı amatör boksörün ağır sıklet Dünya boks şampiyonu Apollo Creed'in karşısına çıkması konu edilinir. Balboa mafya için haraç toplayan ve amatör boks maçlarına çıkıp para kazanan fakat aynı zamanda bir hayvan ürünleri satan dükkanda çalışan Adrian'a aşık duyguları samimi bir gençtir. Filmde Rocky ve Adrian arasındaki bu yoğun duygu içeren sahneler arka fondaki hafif esintili müziğinde etkisiyle izleyicilerin çok hoşuna gitmiş ve filmin başarısına büyük katkısı olmuştur. Tabii Adrian'ın deli dolu abisi Paulie ise unutulmayacak bir karakter olarak bu filmde belleklere kazınmıştır. Apollo'dan teklif aldığına inanamayan Balboa'nın müsabakaya hazırlanışı ise filmi efsane yapan kısımlardan biridir. kesimhanedeki etlere vura vura çalışan Balboa aynı zamanda koşu çalışmalarında finali Philadelphia Müzesinde yapar. Bu koşu esnasında arka fonda ise unutulmaz besteci Bill Conti'nin Gonna Fly Now adlı unutulmaz şaheseri çalar. Bu eser filmle adeta bütünleşir ve ufaktan büyüğe her kesimin marşı haline gelir. Rocky film olarak öyle büyük başarılar kazanır ki gerek saf masum bir insan karakterini içermesi gerekse duyguyu iliklere kadar hissettiren bir aşka sahip olması ve enfes müzikleri ile Oscar heykeline göz kırpar. Film en iyi film ve yönetmen ödüllerini kucaklar. Rocky'in müziklerini 2000'li yıllarda birçok spor salonunda hatta profesyonel boks maçlarında bile duyabilir siniz. Boks tarihinin mihenk taşıdır.

Million Dollar Baby: 2004 yapımı Clint Eastwood imzalı bir film. Frankie Dunn bir boks antrenörüdür ve tanınan simalardandır fakat bir gün kendisine bir teklif gelir. Bu teklif kadın boksör Maggie'yi çalıştırması yönündedir. Prensipleri olan Frankie bu teklifi kabul eder ve ilginç bir birliktelik ortaya çıkar. Özellikle final sahnesi ile adından çok söz ettiren yapımda Maggie'nin finalde karşılaştığı kadın boksör ise profesyonel kadın boksör Lucie Rijker'den başkası değildi. Film en iyi film, kadın oyuncu ve yardımcı erkek oyuncu dahil 4 adet Oscar kazanarak büyük başarı sağladı.

Cinderella Man: Külkedisi Adam lakaplı efsane boksör James J. Braddock'un gerçek hayat hikayesinin işlendiği bir yapım. Braddock İrlanda kökenli Amerikalı bir boksör ve Amerika'nın meşhur büyük buhranında ailesiyle birlikte sefalet içinde yaşamını sürdürür. Amatör olarak boks maçlarına çıkar ve galibiyetler alır ve tanınan bir isim haline gelir fakat büyük buhran şiddetini arttırmıştır ve Braddock bu süre zarfında başarı grafiği düşmüş ve adı hatırlanmaz bir boksör konumundadır artık fakat dönemin en gözde boksörlerinden Corn Griffin'in rakibinin sakatlanması neticesinde griffi'nin rakibi olur ve bu karşılaşmayı 3. rauntta nakavtla kazanan Braddock adeta eski günlerine dönüş yapar ve basamakları teker teker sıçrayarak dönemin ağır sıklet şampiyonu Max Baer'in karşısına çıkar ve rakibini sayıyla mağlup ederek bu sefalet hayattan bambaşka bir Dünyaya sıçrar. Cinderella Man etkileyici bir hikayenin filmidir ve 3 dalda Oscar adayı olmuştur.

The Fighter: Bir boksör düşünün hayatı zorluklarla geçmiş ve bu zorluklara rağmen  etkileyici bir boksör olarak zirveye çıkıyor. Bu boksör Dicky Ecklund. Ecklund zamanla yeteneğini boşa harcar ve iyice gözden düşer ve artık sorunlu bunalımlı zamanlar yaşanmaya başlar. Dicky'nin kendisi gibi boksör olan kardeşi Mickey ise çıktığı maçları ardı ardına kaybetmektedir bir geleceği yoktur fakat Dünya şampiyonasına katılır ve bir şans yakalar ailesiyle bağlarını koparmış olan Mickey ve abisi Dicky'nin yolları yeniden kesişir. 2 adet Oscar ödülü kazanan film Amerikan aile yapısı ve toplumsal olayları çok güzel irdeleyerek izleyicilerin beğenisini kazanır. Verdiği mesajlar ilede olumlu tepkiler alan film Amerikan sinema tarihinin gerçekçi filmlerinden biri kabul edilir.

Ali: Tüm zamanların en iyi ağır sıklet boksörü kabul edilen ve boksu tüm Dünya'ya tanıtan Muhammed Ali'nin hikayesinin anlatıldığı ve başrolünde eski rap şarkıcısı Will Smith'in yer aldığı bir film. Smith bu film için uzun süreli bir hazırlık dönemi geçirmiş ve bu disiplinli çalışmasının neticesinde Oscar adaylığı kazanmıştır. Filmin yönetmen koltuğunda ise Robert De Niro ve Al Pacino gibi 2 dev ismin beraber yer aldığı Heat adlı filmin yönetmeni Michael Mann oturmaktadır. Film bazı eleştiriler alsada genel olarak beğenilen bir film olmuştur.

The Boxer: 1997 tarihli bu film İrlandalı yönetmen Jim Sheridan ve son yılların en başarılı aktörü Daniel Day Lewis'in Sol Ayağım ve Babam İçin adlı filmlerden sonra beraber çalıştıkları 3. film olmuştur. Danny Flynn eski bir ıra üyesi olan boksördür fakat işlemiş olduğu suçlardan 14 yıl hapis yatmıştır. Hapis hayatı bittikten sonra bir boks salonu açıp insanların boks sayesinde birçok şeyi başaracağına inanmaktadır. Eski üyesi olduğu Ira ise çok katı ve barış karşıtı bir yapılanmanın içinde bulunan bir grubu içinde büyütmektedir. Bu grup Flynn'a hayatı zehir etmektedir ve tek çaresi tekrar bu örgüte katılmaktır. Film Daniel Day Lewis'in başarılı oyunculuğu ve temposuyla çok beğenilmiş ve bunun neticesinde en iyi film, yönetmen ve erkek oyuncu dallarında Golden Globe adaylığı kazanmıştır.

The Champ: Frances Marion'un aynı adlı eserinden sinemaya uyarlanan film eskilerin şampiyon boksörü Billy'in eski günlerinden uzak ve uyuşturucu batağına saplantılı hayatıyla başlıyor. Billy bir zamanlar büyük bir şampiyon olmasına rağmen içki ve uyuşturucu bataklığına saplanmış ve oğluna bakamaz duruma gelmiştir. Billy sefalet içindeki yaşamına devam ederken bu durumu fırsat bilen eski karısı oğlunun velayetini almak için girişimlere başlar ve Billy oğlunu kaybetmemek için tekrar ringlere döner. Türkiye'de orijinal adından sapmadan Şampiyon adıyla sinemalarda gösterilen film
büyük bir hayran kitlesi kazanır. Hem çok beğenilen bir roman uyarlaması olması hemde romanın dramatik unsurlarını başarılı bir şekilde ön plana çıkartmasıyla büyük başarılar elde eder ve John Voight bir süper star durumuna gelir. Filmin yönetmeni Franco Zeffirelli ise bu filmdeki başarısıyla gelmiş geçmiş en başarılı İsa uyarlaması olan Jesus Of Nazereth'i yönetmek için artık 1. sıradadır.

The Hurricane: Bu film bir zamanların efsane aktivist boksörü Rubin Carter'in hapiste geçirdiği yaklaşık 20 yılı konu edinmektedir. Rubin Carter 3 kişiyi öldürdüğü iddia edilerek cezaevine gönderilir ve burada suçsuz olduğunu ispatlamaya çalışır ve en sonunda efsane şarkıcı Bob Dylan'ın başını çektiği bir halk hareketi sonrası tekrar yargılanma hakkını elde eder ve suçsuz bulunduğu anlaşılır. Burada önemli bir not geçelim. Muhammed Ali Rubin Carter'i kendisine örnek almıştır ve Rubin Carter ring dışında orta sıklet Dünya şampiyonu unvanına layık görülen tek kişidir.  Denzel Washington bu filmdeki rolüyle en iyi erkek oyuncu dalında Oscar adaylığı kazanmıştır.

Southpaw: 2015 yapımı film yine bir yükseliş, çöküş ve tekrar yükseliş öyküsüdür. Eşini kaybeden bir boksörün anlatıldığı filmde Billy Hope eşinin vefatından sonra parasal ve ruhsal çöküntüler yaşar ve kızını kaybetme noktasına gelir. Kızı kendisinin her şeyi olan Hope bu durumu atlatmak için tekrar boks çalışmalarına başlar. Film gerçekçi sahneleri ile beğeni kazanmış ve tatminkar bir İmdb puanına sahip olmuştur.

Rocky 2: 1976 tarihli ilk Rocky filmi o kadar çok beğenildiki devam filminin yapılması için yapımcı şirketin önünde büyük çaplı gösteriler yapılmıştır. Bu gösteriler nihayetinde zaten devam filmi çekmek isteyen yapımcıları hızlandırmış ve böylelikle Slyvester Stallone senaryoyu hazırlayarak film çekimlerine başlanmıştır. Kimilerine göre ilk filmin bir kopyası kabul edilen Rocky 2 Rocky Balboa'nın Apollo Creed ile rövanş karşılaşması merkezinde ilerleyecektir. Balboa ailesi parasal bakımdan rahatlamış ve geleceğe umutla bakmaktadır fakat Apollo Creed kendisine yapılan eleştirilerden bıkmış ve rövanş karşılaşmasına tamam demiştir. Aslında kendisi de böyle istiyordur. Film özellikle Balboa'nın çocuklarla beraber Philadelphia Müzesi'ne koşusu ve arka fonda çalan Gonna Fly Now'la seyircilerin coşkusunu arttırıyor ve hemen hemen ilk filmin başarısını yakalıyordu. Filmle ilgili bir önemli not verelim. Bu film Muhammed Ali'ye özel gösteriliyor ve Ali filmi sevdiğini belirtiyordu. Meraklısı için bu röportaj Türkçe olarak mevcuttur.

Diggstown: 1992 tarihli bu pek bilinmeyen film aslında bir komedi macera filmi ve azda olsa dram unsuru mevcut. Gabriel Caine biraz üç kağıtçı bir tiptir ve yıllara hapis yatmıştır ve en nihayetinde hapisten çıkar ve bir kasabaya gelir. Tanıdığı yaşlı bir boksöre çok güvenir ve kasabanın gençleri ile iddiaya girer. İddia şudur, bu yaşlı boksör kasabanın gençlerinden 20 tanesini nakavtla yenecektir fakat iddiaya girdikleri gençlerden birinin babası kasabada ünü olan kötü biridir.

Rocky 3: ilk 2 filmin büyük başarısı neticesinde yeni Rocky filmi 1979 tarihli 2. filmden 3 yıl sonra 1982 yılında gösterime girer. Bu filmde Balboa'nın zengin bir insan olduğunu ve ailesiyle birlikte rahat bir yaşam sürdüğünü görüyoruz. Balboa Apollo Creed'in ringlere veda etmesinin ardından yeni ağır sıklet Boks şampiyonu olmuştur fakat dikkatleri çeken bir boksör vardır ve adım adım yükseliştedir bu isim nakavtçı kimliğiyle dikkatleri üzerine çeken Clubber Lang'tır. Balboa'nın antrenörü Mickey Lang'ı adım adım takip etmektedir ve Balboa için endişeleri vardır. bu 3. Rocky filminde Balboa'nın antrenörü olan Mickey'i son kez gördüğümüz filmdir ve ayrıca Hulk Hogan'da kısa fakat önemli bir rolde karşımıza çıkmaktadır. Clubber Lang rolünde ise Türkiye'nin ilk özel televizyon kanalı olan Magic Box Star 1'de bol bol izlediğimiz A Takımı adlı diziden hatırlayacağımız Mr T vardır. Bu filmde dikkatleri çeken bir önemli detay ise Slyvester Stallone'nin estetikli halidir. Stallone film çekimlerinden kısa süre önce estetik ameliyatı olmuştur.

Rocky 4: Rocky serisinin belkide en popüler filmi ile karşı karşıyayız. Bu filmde Balboa'nın artık en yakın arkadaşı olan Apollo Creed Rus canavarı İvan Drago tarafından maç esnasında aldığı ağır  yumruklar neticesinde hayatını kaybeder. İvan Drago'nun yumrukları en iyi ağırsıklet boksörlerinin yumruklarından daha serttir adeta bir özel üretim boksördür ve eğer Rocky kendisiyle karşılaşmak istiyorsa bu maç Rusya'da yapılacaktır. Filmde 1980'li yılların efsane grubu Survivor'un Burning Heart adlı şarkısı eşliğinde karlı havada yapılan çalışmalar ve Training Montage adlı şarkı çalarken Rocky'nin doğal ortamda Drago'nun ise modern aletlerle çalışmasını gösteren bölümler unutulmazlar arasına girmiştir. Filmde en can alıcı yerlerden biride Balboa'nın arabasına atlayıp eski günleri düşündüğü ve arka fonda Robert Tepper''in No Easy Way Out adlı şarkısının çaldığı bölümdür. Film çok beğenilir ve iyi bir gişe yakaladığı gibi soundtrack albümüde çok satanlar arasına girmiştir fakat ortada bir gerçek vardır. ilk 2 filmdeki ruh 3 ve 4. filmde yok olmuştur.

Rocky 5: Son 2 Rocky filminde ilk 2 filmdeki kurgu dokusundan uzaklaşan seri gelen tepkiler üzerine Stallone'yi yepyeni ve farklı bir senaryo arayışına iter. 5. Rocky filmini ilk filmin yönetmeni John G Avildsen yönetir ve ilk filmin geçtiği mekanlar film çekim için seçilen yerleri olmuştur. Balboa bu 5. Rocky filminde çöküşe geçmiş ve eski günlerdeki gibi fakir bir yaşam sürmektedir ve günün birinde karşısına kendisini eğitmesi için Tommy Gunn adlı amatör boksörün ısrarları ile karşılaşır ve Adrian'ın tüm olumsuz görüşlerine rağmen Tommy Gunn'ı çalıştırmaya karar verir. Filmde Tommy Gunn rolünde dönemin Wbo ağır sıklet şampiyonu o zamanların en iyi beyaz ağır sıklet boksörü kabul edilen Tommy Morrison oynamaktadır. Tommy Morrison aynı zamanda efsane aktör John Wayne ile akrabadır. Film beklentileri karşılayamaz. Aslında ilk ilk filmin benzeri gibi görünsede filmde birşeyler eksiktir ve bu filmle beraber orijinal Rocky serisi uzun süren bir sessizliğe gömülür.

Yazar Notu: Bu yazıyı hazırlarken önüme birçok kaynak çıktı fakat bu kaynakları değerlendirmeye çalışsaydım bu araştırma yazısını tek parça halinde yayımlayamazdık. Listede yer almayan birçok boks temalı film vardır fakat öne çıkan filmleri değerlendirmeye aldım. Rocky Baboa ve Creed adlı filmleri ise orijinal Rocky serisinin dışında tuttuğum için yazıya dahil etmedim.

9 Eylül 2016 Cuma

Kutsal Kan Kutsal Kase

Dan Brown seversiniz dimi? bu soruya birçoklarınızın evet dediğini duyar gibiyim. Bende çok severim. Kitaplarından filme uyarlanmış yapımlarıda sevmiştim. Her yazar başka bir yazardan etkilenir derler genelde böylede olur. Dan Brown ise Kutsal Kan Kutsal Kase adlı ilk basımı 1982 yılında yayınlanan ve ortalığı ayağa kaldıran bir kitaptan oldukça fazla etkilenmiştir. Kim bilir, Brown belkide bu kitap olmasa olmayacaktı. Kitap hepimizin adını sıklıkla duyduğu tapınak şövalyeleri ve sırları hakkında. Rennes Şatosu, Merovenj Hanedanı, Sion Tarikatı ve Da Vinci gibi sanatçıların gizli sırlarını bu kitapta bulmak mümkün. Kitap aynı zamanda İsa'nın kanı ile ilgilide ilginç bilgiler veriyor. Kısaca, eğer orta çağ dönemine ve bu dönemdeki gizemli durumlara meraklıysanız keyifle okuyacağınız bir eser. Bendeki kitap 2005 yılında yayımlanmış 20. baskı. Kitap Michael Baigent, Richard Leigh ve Henry Lincoln adlı 3 yazarın ortak çalışması. Eğer gizem, merak, uğursuzluk gibi konular ilginizi çekiyorsa ve Dan Brown seviyorsanız alın okuyun ve bu efsane kitap belleklerinize işlesin.

Mike Tyson

Gerçek adı Michael Gerard Tyson. 30 haziran 1966 Amerika doğumludur. 2 kardeşi vardır. Erkek olanının adı Rodney kız olanını adı ise Denise'dir. Ailesinin dağılmasından sonra sokaklarda yaşamaya başlar. Defalarca suç işleyip en sonunda bir ıslahevine yerleştirilir. Deshawn Stewart, ıslahevinin sorumlularındandır. Tyson'ının bir yeteneğini keşfeder. Boks. Tyson adeta bir savaşçı gibidir. Bu durumu yakından tanıdığı Cus D'amato'ya haber ederek durum değerlendirmesi yapmasını ister. D'amato Tyson'ı çok beğenir. D'amato Tyson'ı yetiştirmesi için birini görevlendirir. D'amato tarafından atanan isim Tyson'ın ileride büyük başarılar elde etmesinin en büyük kaynaklarından Kevin Rooney'den başkası değildir elbet. Rooney Tyson'ı büyük bir boksör yapacağını söyler.

Cus D'amato bütün bunlar yaşanırken Tyson'ı evlatlık aldığını açıklar. Bu açıklama Tyson ve diğerlerinin yüzüne karşı yapılır. Tyson bu andan sonra D'amato'ya daha çok bağlanır. Birlikte bir aile olurlar ve Tyson'ın gelişimi için bir diğer büyük etken tamamlanmış olur. 1982 junior olimpiyat oyunlarında Tyson denenir ve sonuç harikadır. Altın madalya ile eve dönüş gerçekleşir. Bundan sonra profesyonellik düşünülür ve gerçekleştirilir. 5 mart 1985 tarihinde Tyson ilk profesyonel karşılaşmasına çıkar. Hector Mercedes isimli boksörü 4 rauntluk bir karşılaşmada henüz ilk rauntta yenmeyi başarır. Tyson, D'amato ve Rooney'in kontrolünde inanılmaz başarılara doğru emin adımlarla giderken kasım 1985'de D'amato hayatını kaybeder. Tyson babası olarak gördüğü ve kendisini buralara getiren çok değerli bir spor adamının ölümünün üzüntüsünü fazlasıyla hisseder.

Bundan sonra ipler Rooney'dedir. Tyson gelişimini Rooney liderliğinde sürdürmektedir. 16 şubat 1986 tarihinde izleyenler Tyson'daki müthiş gücü bir kez daha görürler. Jesse Fergusuon isimli boksörü 5. rauntta inanılmaz gösterişli bir aparkat neticesinde yere indirir ve Ferguson'un burnu kırılır. Ring Magazine gibi dergiler Tyson'ın geldiğini farkederler ve röportajlar yaparlar. Kısa sürede böyle bir başarı inanılmazdır. Tv'ler radyo'lar ve basın yayın organları sık sık Tyson'dan bahseder hale gelirler. Ve nihayet 22 kasım 1986 tarihi gelir. Bu tarih tüm zamanların en önemli spor olaylarından birini içinde barındırır. Mike Tyson daha 20 yaşında o zamanın Wbc ( Dünya Boks Konseyi ) şampiyonu Trevor Barbick karşısındadır. Barbick kendinden emin tavırlarla ringe gelir. Adeta Tyson'ı gözüne kestirmiştir. Rooney ise sürekli Tyson'a birşeyler söylemektedir.

Peek-a-Boo. Cus D'amato tarafından tanıtılan ve Rooney tarafından desteklenen bu sitil Barbick karşısında Tyson'ın silahlarından sadece biridir. Barbick yenilir. Tyson Dünya'da en genç ağırsıklet şampiyonluğuna ulaşan isimdir. 20 yaş 4 ay ve ağırsıklet'te adeta bir devrim gibidir Tyson'ın başarısı. Ulusal kanallar ve diğer ülkelerin görsel ve yazılı yayın organları Tyson'dan daha sık bahsetmeye başlarlar. Ring Magazine ise Tyson'ı kapaklarında süsler. Peki Tyson'ı kim yenebilir? Daha şimdiden bunu hesapları yapılır. 1 ağustos 1987 tarihinde Tyson yine çok önemli bir rakip karşısında çok önemli bir karşılaşmaya çıkar. Tartışmasız Dünya şampiyonluğu için kemer birleştirme karşılaşmasıdır bu. Rakiplerini genellikle nakavt'la yenen Tyson bu defa puanla bu karşılaşmadan galip ayrılır. Puanlama sonucu birkaç karşılaşma öncesinin tekrarı olur ve Tyson açık puan farkıyla tarihteki en genç tartışmasız Dünya şampiyonluğuna ulaşır. Tyson böylece sadece nakavt gücü ile var olmadığını sayıylada açık puan farkları ile galip geleceğini göstermiş olur.

Bu esnada Tyson için Nintendo firması bir video oyunu piyasaya sürer. Oyunun adı Mike Tyson's Punc-Out olur. Bu oyun için Tyson'dan onay alınır ve buda bir ilktir. 22 ocak 1988 tarihinde Tyson ünvanını korumak için bir dönemin en büyük boksörlerinden ve kariyerinde Muhammed Ali'yi yenme başarısı gösterebilen isimlerden olan Larry Holmes ile ringe çıkar. Holmes artık 39 yaşındadır ve Tyson'ı yenmesi yeni bir doğuşa işaret edebilirdi. Olmadı, Holmes kariyerinin ilk ve sonuncu nakavtlı yenilgisini Tyson karşısında yaşar. Karşılaşma sona erdiğinde herkes Holmes'in başındadır. Holmes bu kötü mağlubiyet sonrası 3 yıl ringlerden ayrı kalır. 27 haziran 1988 tarihinde ise Tyson'ın karşısında hafifağırsıklet'te tartışmasız Dünya şampiyonluğu yaşıyan ve ağırsıklettede Larry Holmes'i 2 kere üstüste yenme başarısı gösteren bunun neticesinde Ibf ( Uluslararası Boks Federasyonu ) Dünya ağırsıklet boks şampiyonluğu yaşıyan Michael Spinks vardır. Sonuç, Tyson Spinks'in tek yumrukta yere indirmek için hazırladığı yumruğundan çok daha hızlı bir yumruk çıkararak Spinks'e ilk ve son mağlubiyetini yaşatır. Spink bu karşılaşmadan sonra Boks'u bırakır.

Kim gelirse gelsin Tyson yenilmiyor ve nakavt edilmesi adeta imkansız görünen bütün isimleri tek tek nakavtla geçiyordu. Bütün bu başarılar güzel görünürken çok ciddi sıkıntılarda yavaş yavaş gelmeye başlıyordu. Robin Givens'ten boşanan Tyson daha sonra ünlü menajer ve organizatör Don King ile tanışır. Bill Cayton, Tyson'ın uzun zamandır menajerliğini yürüten ve Tyson'a gereken önemi veren bir spor adamıdır. Don King, Cayton'la uzun süren savaşını kazanarak Tyson'ı kendi bünyesine katar. Aslında çoktandır Tyson'la flört halindedir King. Bir büyük sorunda Kevin Rooney ile yaşanır. Rooney halen Tyson'ın yanında olmasına rağmen Tyson'a söz geçiremez. Tyson savunmasını önemsemiyor ve tek yumrukla rakibi indirmek için uyguladığı sitilinden farklı bir sitile geçiş yapıyordu. Rooney bu durumu yıllar sonra açıklamak durumunda kalıcaktı ve Don King için çok enteresan sözler kullanacaktır. 25 şubat 1989 tarihinde ingiliz boksör Frank Bruno ile ringe çıkan Tyson'ın yanında artık Kevin Rooney yoktur. Daha ilk rauntta Tyson'daki savunma zaafı kendini gösterir ve Bruno, Tyson'ı sersemletmeyi başarır. Rooney'in yokluğu kendini hemen belli eder. Yinede 5. rauntta Bruno'yu yeni bir nakavtla geçmeyi başarır. Tyson için tehlike çanları devam etmektedir. Sorumsuz bir kişilik ve kendini bilmez tavırlar Tyson'ın eski arkadaşlarınında gözünden kaçmaz. Don King'le olduğundan beri Tyson'a bir haller olmaya başlamıştır.

1989 yılında Tyson'a Ohio merkez eyalet üniversitesi tarafından fahri doktora ünvanı verilir. 11 şubat 1990 tarihinde Tyson bu defa uzakdoğuda ringe çıkacaktır. Rakibi ise James Buster Douglas isimli kariyeri inişli çıkışlı olan bir boksördür. Tyson karşılaşmasından önce, boks dalında en büyük sürprizlerden birini birkaç sene sonrasının belkide en büyük ismi olacak olan Lennox Lewis'i nakavtla geçen Oliver McCall'u geçmiş ve Tyson'ın karşısına çıkmıştır. Karşılaşmada Tyson tüm otoritelerce büyük favori konumundadır. Bahislerde Douglas'ın kazanması için şans tanınmamıştır. Karşılaşmanın erkenden biteceğini sanan bütün bu isimler ve izleyiciler yanılırlar. Rauntlar ilerledikçe ilerler ve en sonunda 8. raunt gelir. Tyson harika bir aparkat'la Douglas'ı yere indirir. Hakem 10'a kadar sayma görevini yerine getirmeye çalışırken bu sayış gereğinden yavaştır. Douglas kalkmasına kalkar fakat bu sayma sanki 10 saniye değilde çok daha fazla gibidir. 35 saniye sayıldığı ise daha sonra defalarca tekrarlanır.

Karşılaşmada 10. raunta gelinir ve tüm zamanların belkide en büyük sürprizi gerçekleşir. 8. rauntta kendini yerde bulan Douglas bu sefer aynı manzarayı Tyson'a yaşatır. Tyson'ın dişliğini bulup yerine takması için gösterdiği mücadele yıllarca unutulmaz. Karşılaşma bitmiştir ve Douglas yeni tartışmasız Dünya ağırsıklet boks şampiyonu olur. Kevin Rooney bu durumu çok üzüntülü bir şekilde açıklar. " Bizi kopardılar " Karşılaşma sonrası Douglas için çok fazla sayıldığı itirazları hiçbir sonuç getirmez ve sırasını bekleyen altsıkletin tartışmasız Dünya şampiyonluğu onurunu yaşayan Holyfield, Tyson yerine Douglas ile karşılaşmak durumunda kalır.

Tyson amatörde yenildiği Henry Tillman'ı yenerek kaldığı yerden yoluna devam eder. Ortalarda bir söylenti vardır. Mike Tyson ve Evander Holyfield ne olursa olsun karşılaşacaktır. 1991 temmuzunda çok kötü bir hadise yaşanır. Amerika Birleşik Devletler'nin güzellik kraliçesi seçilen Desiree Washington isimli bir kadına indianapolis'te bir otelin odasında tecavüz ettiği suçlamasıyla gözaltına alınır. Yargı 10 şubat 1992 yılında Tyson'ı suçlu ilan eder. Tyson 6 yıllık bir hapis cezasına çarptırılarak mahkum giysileri ile tanışır. Cezasının 3. yılında 1995 yılının mart ayı Tyson'ın özgürlüğe geri gelmesini sağlar. Tyson aynı yıl boks'a geri döner ve kısa bir süre sonra 1996 yılında Wbc Dünya şampiyonluğu için daha önce karşılaşıp nakavt'la yendiği Frank Bruno karşısına çıkar. Sonuç Tyson için yine nakavt'lı bir galibiyeti işaret eder. Sıradaki rakip Tyson'ı sürekli aşağılayan ve Tyson'ın yumruklarının çok güçlü olmadığını iddaa eden Bruce Seldon'dur. Tyson'ın Seldon tarafından güçsüz olarak görülen yumrukları Seldon'ı henüz ilk raunt'ta Seldon'u nakavt eder.Tyson aynı zamanda Wba şampiyonluğunuda kazanmış olur.

Yıllar öncesinden planlanan fakat gerek Douglas gerekse Tyson'ın hapis hayatını yaşamak zorunda kalışından dolayı bir türlü gerçekleşemeyen Mike Tyson vs Evander Holyfield karşılaşması nihayet kararlaştırılır. 09 11 1996 yılında beklenen büyük kapışma gerçekleşir. Mike Tyson otoritelerce müsabakanın favorisi görülür. Karşılaşmanın daha ilk rauntlarında Tyson müsabakanın hakemi olan Mitch Halpern'e sık sık Holyfield'in kendisine kafa attığını işaret ediyor fakat hakem böyle birşey olmadığını söyleyerek karşılaşmayı devam ettiriyordu. izleyenler 11. raunt'ta hakemin araya girmesiyle Holyfield'in teknik nakavt'lı galibiyetini görürler. Müsabaka sonrası Tyson cephesi gerek Holyfield'in kafa atmaları gerekse hakemin müsabakayı erkenden bitirdiği düşüncesiyle açıklamalarda bulunurlar.

Tyson ve ekibinin sıksık bu açıklamalarına devam edişi yeni bir karşılaşmanın tetikleyicisi olur. Beklenen birkez daha gerçekleşiyor ve Mike Tyson vs Evander Holyfield 2. karşılaşma 28 06 1997 tarihinde gerçekleştirilir. Karşılaşmanın hasılatı 100 milyon dolardır. Mike Tyson 30 Evander Holyfield ise 35 milyon dolar alır. Müsabaka The Sound And The Fury ile adlandırılır. Müsabaka 3 raunt'ta ilginç bir hale gelir. Holyfield kulağını işaret eder ve kulağından bir parçanın olmadığı görülür! Yinede müsabaka kaldığı yerden devam eder fakat aynı olayların devam edişi gerçekleri ortaya çıkarır. Mike Tyson boks tarihinde görülmemiş bir olaya imza atarak Holyfield'in kulağını ısırdığı ortaya çıkar.

Tyson diskalifiye edilir. Nevada eyaletinde ringe çıkması yasaklanır ve 3. milyon dolar cezaya çarptırılır. Katherine Dunn isimli gazeteci ise olayların gelişimini gazetesinde seri haber olarak yayınlar. Tyson tehlikeli maddeler kullanmaktan dolayı 1999 tarihinde tarihinde tekrar hapis hayatı yaşar ve 8 aylık bir süre sonunda tahliye edilir. Tyson ringde eskisi kadar tehlikeli gözükmesede nakavt'lı galibiyetleri devam ederek tüm zamanların en önemli karşılaşmalarından biri kabul edilen Lennox lewis karşılaşmasına kadar maçlarını kayıpsız geçer. Mike Tyson vs Lennox Lewis karşılaşmasını kesinleşmesinden sonra Tyson Lewis için çok enteresan söylemlerde bulunur. 08 06 2002 tarihinde beklenen gün gelir. Tyson karşılaşmaya çok hızlı başlar ve ilk rauntta Lewis'i sendeletmeyi başarsada Lewis 2. raunt'tan itibaren kontrolü eline geçirir ve kondüsyon sorunu yaşamaya başlayan Tyson'ın önce kaşını açar ve 8. raunt'ta Tyson'ı nakavt'la geçer.

Tyson müsabaka sonrası karşılaşmanın öncesinde yapmış olduğu tüm hareketleri bir kenara bırakıp Lewis'in terini silerek önemli bir adım atar. Ağustos 2003'te iflas ettiğini açılar. Çok ciddi parasal sorunları olduğunu belirten Tyson ringlerden bu yüzden kopmak istemediğini açıklar. Mike Tyson için 2003 yılında Ring Magazine dergisi tarafından bir ödül vardır. Tyson büyük efsanelerden kabul edilen Sonny Liston'un hemen arkasından tüm zamanların en sert yumruğu kabul edilir. Tyson, Danny Williams ve Kevin McBride karşılaşmalarından nakavt'lı mağlubiyetler alarak aktif boks yaşamına veda eder. Tyson borçlarını kapatmak için Corey Sanders isimli ( Kariyerinde Oleg Maskaev'i nakavt'la mağlup etmiştir ) boksörle Dünya turuna çıksada beklediği ilgiyi tam anlamıyla görmez.

Mike Tyson Cannes film festivalinde James Toback imzalı belgeseliyle yer alarak çok büyük ilgi görür. Festivalde sözleri çok enteresandır. " Başarısız oldum fakat devamlı üstüme gelindi. Erken yaşta çok büyük paralar kazandığımı söylemiştim. Bunların sorumlusu sadece benmiyim? ) Mike Tyson Muhammed Ali ile birlikte bu sporu sevdiren en önemli 2 değerden biri olarak hala aramızda bizimle birlikte.

Mike Tyson: won 50 (KO 44) + lost 6 (KO 5) + drawn 0 = 58 KO% 75.86

Not: Yine yıllar önce, 2008 yılları uzun bir araştırma neticesinde yazıya döktüğüm bir araştırmaydı. Bu araştırma yazım FightClub sitesinden Conan arkadaşıma armağan edilmiştir. Kendisine buradan selamlarımı gönderiyorum.  

Tartışmasız Ağırsıklet Dünya Boks Şampiyonları

Bu araştırma yazımızda bu güne kadar hangi isimler ağırsıklet'te tartışmasız dünya şampiyonu olmuşlar ona bakacağız. Tartışmasız dünya şampiyonu olmak için günümüzde Wbc, Wba, Wbo ve Ibf kemerlerinden en az 3 tanesini kazanmak gerekiyor. Daha önce Wbc ve Wba tartışmasız dünya şampiyonu olmak için yeterliydi. Ibf'nin kurulup en önemli 3 federasyondan biri kabul edilmesi bu sefer 3 kemere birden sahip olunarak tartışmasız dünya şampiyonluğunu kazanmak anlamına geliyordu. Wbo'nun 4. büyük federasyon seçilmesi ise 4 kemere birden sahip olunarak ancak tartışmasız dünya şampiyonluğu olunur anlamına gelmedi. Bu dört büyük federasyon'dan en az 3 tanesinin kemerini taşımak artık undisputed yani tartışmasız dünya şampiyonluğu ünvanı demek. Şimdi bu güne kadar hangi ağırsıklet boksörleri bu ünvanı taşımış bir bakalım.

Muhammed Ali= 1964 yılında Sony Liston'ı yenerek bu ünvanı alıyor. Wbc artık en önemli 2 federasyondan biri sayıldığı için Ali bu ünvanı alan ilk ağırsıklet oluyor. 1967 yılında ise Ernie Terrell'i yenerek tekrar bu ünvanı alıyor. En nihayetinde 1974 yılında George Foreman'ı unutulmaz bir karşılaşmadan sonra yenerek bu ünvanı 3. kez alarak bir rekor kırıyor.

Joe Frazier: Unutulmaz isimlerden Joe Frazier ise 1971 yılında Jimmy Ellis karşısında bu ünvanı kazanarak boks tarihine başka bir başarısıyla giriyor.

George Foreman: Kendisi gibi unutulmazlar arasında yer alan Ali ve Frazier gibi Foreman'da bu ünvana sahip olan isimlerden. Foreman bu ünvanı 1973 yılında Joe Frazier karşısında kazanıyor.

Leon Spinks: Spinks bu başarısına Muhammed Ali karşısında çıkartmış olduğu harika mücadelen sonra ulaşıyordu. 1978 yılında yapılan bu unutulmaz mücadelede Spinks puan üstünlüğü ile Ali'yi yenmeyi başarıyor.

Mike Tyson: Dünyanın gelmiş geçmiş en genç ağırsıklet şampiyonu olan Tyson aynı zamanda en genç tartışmasız dünya şampiyonluğu gibi bir ünvanada sahip olmuştur. 1987 yılında Tony Tucker'i yenerek bu ünvana sahip olan Tyson'da unutulmazlar arasındaki yerini alır.

James Buster Douglas: 1990 yılındaki yıllarca unutulmayacak karşılaşmada çok tartışılan bir müsabaka sonrası ünvanı Mike Tyson'dan alan Douglas, bu ünvanı sadece 8 ay taşıyabilir. Tyson karşılaşmasından sonraki ilk rakibi Evander Holyfield'e bu ünvanı kaptırır.

Evander Holyfield: Cruiserweight'te 1988 yılında Carlos De Leon'u yenerek tartışmasız dünya şampiyonluğuna ulaşan Holyfield bir ilki başarır ve 1990 yılında ağırsıklette yeni olmasına rağmen Buster Douglas'ı yenerek bu ünvanı alır ve iki sıklette birden tartışmasız dünya şampiyonluğu ünvanı ile tarihe geçer.

Riddick Bowe: Evander Holyfield'in en zorlu rakibi olarak bilinen Bowe bu ünvanı Holyfield'den 1992 yılında almayı başarır. Bowe yıllar sonrada Holyfield'in en ciddi rakibi olarak bilinecektir.

Lennox Lewis: Bir diğer unutulmaz şampiyon. Emanuel Steward'la harika bir ikili olarak geçilmesi zor bir tarz oluşturan Lewis bu ünvana 2000 yılında Evander Holyfield'i yenerek ulaşır.

Wladimir Klitschko: 2011 yılında İngiliz boksör David Haye'e bulunan Wba kemerini rakibini yenerek koleksiyonuna katan Ukraynalı boksör böylelikle şimdilik son tartışmasız ağırsıklet Dünya boks şampiyonu konumundadır.  .

Not: Bu yıllar önce yazıya döktüğüm araştırmamı maalesef hemen hemen olduğu gibi alıp kendisininmiş gibi gösteren bazı samimiyetsiz insanlar mevcut. Onlara sadece sahtekarsınız diyebiliyorum. Yayınlamak için izin isteseydiniz izin verirdim. Yazının ilk orjinali 2008 yıllarında yayımlanmıştır. Wladimir Klitschko ise güncellenmiş bir şekilde eklenmiştir.

24 Eylül 2015 Perşembe

Beylerbeyi

Yaprak Dökümü dizisini çok beğendim. Tam 174 bölüm hiç sıkılmadan izledim ve hayatımda önemli bir yer tuttu. Elbette dizisinden çok farklı olan romanını da çok sevdim. Yaprak dökümünün bende bu denli önemli bir yer işgal etmesi ve bu yerin sanırım ömür boyu devam edecek olması hikayenin çok hoşuma gitmesidir. Diziyi o kadar çok sevdim ki dizinin çekildiği mekana
o meşhur Lazın köşküne kadar gittim. O muhteşem köşkü yakından görebildim. Köşkün bulunduğu sokağa bayıldım. Yokuşu olan fakat sessiz sakin bir sokaktı burası. Köşkten içeri giremesem de köşkün bahçesini ve yan tarafını görebildim. Dizi sayesinde Beylerbeyine çok defa gittim ve özellikle bazı sokaklarından etkilendiğimi söylemem gerekiyor. Çok sevdiğim Ali abi ile ki kendisi Beylerbeyinde çok uzun yıllar yaşamış bir insan defalarca ve kendisinin rehberliğinde bu tarihi semti karış karış gezdim diyebilirim. Arabacılar sokak var meşhur. Bu yer 24 saat güvenlik kamerası ile izlenmekteymiş çünkü tarihi ahşap binaların fazlalığı göze çarpmakta. Kim bilir ne yaşanmışlıklar vardır o evlerde kim bilir. Duygulandım orayı gezerken içimde tuhaf bir his oluştu. Tanıyordum bu hissi arada karşıma çıkıyor ya neyse.

Meşhur Beylerbeyi iskelesi var ve oturma yerleri yani banklar var. Buradan Avrupa yakasını izleyip buram buram temiz havayı içinize çekebilirsiniz. Müthiş bir şey harika bir his. Arka tarafta balık lokantaları var fakat fiyatları çok pahalı. Beylerbeyinin ön caddesinde dükkanlar var ve Beylerbeyinin hayat kaynaklarından en önemlilerinden bu dükkanlar. Bol bol ağaç görebiliyoruz bu güzel semtte. Daha sonra anlatacağım Kuzguncuk ile komşu diyebiliriz Beylerbeyi için. Ali abi beni çok farklı sokaklardan götürerek tahmin edemeyeceğim güzellikler ile tanışmama vesile oldu. Her yer adeta tarihten bir sayfa gibi ve güzellikler fışkırıyordu. Meşhur Küplüce mezarlığına da gittim. Ali abinin anne ve babası burada yatmakta. Mezarlık çıkışı bir mahalle var bu yazıyı yazarken adını hatırlayamadım ve bu yüzden yazamıyorum. Bu mahallede harika ve restore edilmiş ahşap binalar mevcut. Özellikle bir tanesinde bayıldım. Çok ama çok beğendim.

Beylerbeyinin akşamı çok güzel. Özellikle sahili kalabalık oluyor. Balık tutanlar ve denize bakıp ferahlayan insanları görebiliyoruz. Beylerbeyi gezmek için ve tarihten birer sayfa olan evleri görmek için harika bir semt. Sessizlik sakinlik arayanlar için yaşanılası bir semt. Hem Üsküdar merkeze yakın hem Kuzguncuk ve Çengel köy ile komşu. Şimdilik bu kadar.

18 Temmuz 2015 Cumartesi

Türkiye'nin Serüveni Eurovision

Michael Kuyucu imzalı Nokta Kitap'tan çıkan bir araştırma dizisi. Eurovision Türkiye için hep önemli olmuştur hatta bu yarışma yurt dışında popülerliğini yitirmeye başlasa bile bizde etkinliği artarak devam etmiştir. Michael Kuyucu bu araştırma dizisinde Türkiye'nin meşhur Eurovision serüvenini tüm detaylarıyla açıklamaya çalışmış. Ortalama 350 sayfalık eser aynı zamanda fotoğraflar ve puanlama dereceleri ile zenginleştirilmiş.

10 Temmuz 2015 Cuma

Sahaf Haziran

Yeni tanıştım bu pırıl pırıl insanlarla. Sahaf Haziran'ı keşfetmem internet üzerinden geniş kitlelere ulaşan Nadir Kitap adlı bir sayfa sayesinde oldu. Bu sayfa İstanbul'da ikamet eden sahafları bulmada çok yardımcı bir sayfa. Sahaf Haziran bir dönem çok fazla meraklandığım ve araştırma içerisinde bulunduğum antik Mısır dönemi ile ilgili kitap aratırken karşıma çıkmış ve kitap listelerine baktığımda dikkatimi çeken kitapları görmüştüm. İşin en önemli kısmı ise bu kitapların diğer sahaflardan çok daha uygun bir fiyatlandırma içinde olduğuydu. Neyse efendim, Sahaf Haziran'ı kolay bir şekilde buldum zira bu şirin yer Beşiktaş bölgesinde bir yer. Net adresini yazımın en altında belirteceğim zaten. Önce evde güzel bir liste yaptım ve listemle Haziran'ın kapısını çaldım:) İçeride Haziran'ın 2 kişisinden biri vardı:) evet Sahaf Haziran 2 kişiden oluşan bir yer ve bu yer adımımı attığımda beni fazlasıyla şaşırttı. Neden şaşırdım? sanki kendi odamda gibiydim evet evet adeta kendi odamdaydım ve bu çok hoşuma gitti. Son derece sıcak bir ilgi ve ikram ettikleri çay ile kitaplara bakmaya başladım ve işte burası tam olması gerektiği gibi tam istediğim gibi dizayn edilmiş. Antika eşyalar ve hatta likörler gördüm. Varlık yayınlarının çeşitliliği çok hoşuma gitti. Belli bir süre sonra Haziran'ın diğer kişisi geldi:) Haziran'ı gencecik bir çiftimiz işletiyor ve öyle sıcak öyle içtenler ki anlatamam. Bol bol muhabbet sonrası istediğim kitapları aldım fakat ne göreyim. Zaten uygun fiyatlandırması olan kitaplarda bir indirim daha yaptılar ve bu durum diğer ziyaretlerimde de
devam etti. Kısaca yıllardır gördüğüm sahaflar arasında en beğendiğim yer oldu. Aslında klasik bir sahaf demek istemiyorum çünkü çok farklı çok özel bir yer Haziran.

Sahaf Haziran: Cühannüma Mh. No:/B Beşiktaş, Yıldız Cd. No:22, 34022 Beşiktaş/İstanbul
0530 011 6395. Çalışma saatleri 11.00-20.00

27 Aralık 2014 Cumartesi

Walter Rizzati-I Remember

Lucio Fulci'nin meşhur
The House by The Cemetery adlı gerilim filminin unutulmaz eseridir bu sözsüz şarkı. İnsanı geçmişe döndüren ve gözlerden yaşlar gelmesine sebep olan 1980'lerin neden çok sevildiğinin örneklerinden sadece biridir. Gore filmler konusunda büyük bir üstat olan Lucio Fulci'nin bu filminin soundtrack çalışması Walter Rizzati'ye ait ve gerçekten enfes örnekler var.


28 Kasım 2014 Cuma

Dilber Ay

Bloğumda en popüler yayın olarak Dilber Ay başlığı birinciliği hiçbir başlığa bırakmıyor:) Dilber Ay'ı sevmişimdir yüzü çekici gelmiştir hep hoşuma da gitmiştir fakat hep merak ederdim ne oldu nerededir diye ve öldürülmüş olduğunu öğrendim ve maalesef doğru olma ihtimali büyükmüş:( Kendisi Dilber Ay'ı takma ad olarak kullanıyormuş. Ne demiştik Dilber Ay bıçaklanarak öldürülmüştü fakat birçok isimde bunun düzmece olduğunu öldürüldüğü haberinin yalan olduğunu hatta bu haberin bir kitapta yazdığını ve kitabın hatalar ile dolu olduğunu belirtiyordu. Umarım yaşıyordur.

Geçmişe Özlem

Zordur insan olmak özellikle 20'li yaşlardan itibaren adım adım anlaşılmaya başlanan bir durumdur bu. Eski günleri özlersiniz eski filmleri eski arabaları evleri hatta yediğimiz yiyecekler içtiğimiz içecekler. Eski tadı bulamadığımız zaman özlemimiz daha çok artar. Arkadaşlarımızı özleriz ve bunun gibi sayısız şey vardır özlediğimiz. Eğer sizde böyle düşünüyorsanız maalesef sizde duygusalsınız. Güzeldir duygusal olmak fakat acı verir kimi belki çoğu zaman. Keşke diyorum 1950'li yıllarda  doğup 60'lı ve 70'li yıllarda genç olsaydım. Yukarıda saydığım çoğu şeyin en güzel olduğu zamanlardı belkide. Fatih'te kadınlar pazarı denilen bir yer vardır. Burada gıda üzerine çok şey bulunur son derece meşhurdur. İşte bu yerden aşağıya Balat'a doğru inmeye başladığımızda bu eski evler bakkallar hatta yemek kokusu sanki karşımızdaymış gibidir. Ne varsa eskilerde vardır deyimi hoştur ve doğrudur kanımca. Öyle Bir Geçer Zaman ki de Balat'a yakın bir yerde çevrilmiştir çünkü eskidir her şey doğaldır. Özlüyorum özlediğim için ufakta olsa yazmak istedim. Tamam bu kadarcık yeter.